14 Mart 2017 Salı

HOLLANDA BİLDERBERG PKK VE FETÖ KUŞATMASINDA TÜRKİYE: BATI İLE ÇATIŞMA MI? YENİLENMİŞ İTTFAK MI?


Abd Başkanlık seçimleri ve neticesiyle beraber siyasi literatürün üzerinde durulması gereken konusu ulus devletler ve ulusçu tutumların yeniden yükseldiğidir. Küresel zihniyetin gümrüksüz ve sınırsız bir dünya tahayyülü Donald Trump'ın Meksika'ya ek gümrük tarifesi fikri ve küresel anlaşmaları rafa kaldırmasıyla bir parça sarsılmıştı. Siyasi vaziyetlerin domino etkisi gösterdiği yerkürede bu tavır Avrupa kıtasında da taraftar buldu. Aşırı sağ, ulusçuluk ve ırkçı tonlarda milliyetçilik giderek yayılmaya başladı. Abd başkanlık seçimlerinden kısa süre evvel İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı alması, Fransa'nın Afrika merkezli müstakil bağımsız politika izleme kararlılığı irili ufaklı diğer devletlerde göçmen karşıtlığı, farklı dinlere ve inançlara muhaliflik şeklinde ortaya çıktı ve seçim kampanyalarına rastladı. Bütün bunların toplamı ulus devletler yeniden keşfediliyor olarak algılanmaktadır. Hollanda Türkiye gerginliği ve hemen akabinde Fransa ile Almanya'nın Hollanda'yı destekleyen açıklamaları Türkiye kamuoyunda haklı olarak tepki gördü ve hilal haç savaşı olarak nitelendirildi. Türkiye'nin tepkisi ve kendince belirleyeceği yaptırım kararları ne denli isabetliyse hilal haç savaşı gibi bir yaklaşım ise oldukça yanlış bir bakış açısı olacaktır. Çünkü haçı yani hristiyanlığıda var eden bu toprakların bizatihi kendisidir. Devleti Aliyye, Doğu Roma yani Hristiyan Bizans'ın komşusu, akrabası hatta devamıdır. İnciller bu topraklarda kabul edilmiş, havarilerin en önemlileri bu topraklarda yaşamış hatta haç simgesel olarak ilk kez ön Türklerce kullanılmıştır.  Malazgirt meydan muharebesi bile Selçuklulara destek veren hristiyan peçenek ittifakının ürünüdür. Yani hilal ve haçın doğduğu kaynak aynı beslendiği pınar yine bizzat aynıdır. Dolayısıyla teşhisi doğru koymakta fayda vardır. Teolojik ve kültürel inançların hamisinin bu topraklar olduğu sabit olduğuna göre meselenin halklar kültürler veya inançlar ile değil bir avuç elitist karar alıcılar ile alakalı olduğu açıktır.  Hollanda ve benzeri ülkelerin durumu kimlere ne kazandırmaktadır? Tabiki bu yaklaşımlar Türkiye'yi daha da çok ortadoğu'ya itmektedir ve bu 1996/99 Bilderberg grubunun tasarılarıyla örtüşmektedir. O yıllarda Bilderberg cenahında ençok tartışılan husus bir Ortadoğu Komutanlığı kurulması ve komutasının kontrollü olarak Türkiye'ye bırakılmasıydı. Bu konuları daha derinlemesine analiz ettikçe Hollanda Almanya, Bilderberg ve Fetö arasındaki şaşırtıcı bağlantılarda ortaya çıkmaktadır.
Arent Jen Wensinc, Hollandalı bir şarkiyatçıydı. İslam ve islam ülkeleri üzerine araştırmalarda bulundu öyle ki doktora tezinin adı bile ''Muhammed ve Medine Yahudileri''idi.  Ona göre İslamiyet'in fetihletle Arabistan dışına hızla yayılması Medine çevresi ile sınırlı sayıda düzenlemeler getiren Kur'an dışında başka kaynağa ihtiyaç duyulduğunu bunun da Roma ve Yahudi hukuku Hristiyan ahlakı, Hellenizm'den alınan unsurlarla telafi edildiğini iddia ederek söz konusu alıntıların hadis literatüründe mündemiç olduğunu iddia etmiştir.  Yani Wensinc'e göre hadis literatürü başka kültürlerden ödünçtür ve vaz geçilemez. Bu denli şaşırtıcı satırları işleyen Wensinc 1908'lerde Medine Sözleşmesi ile ilgilenmiş ve yeniden uygulanmasını şiddetle tavsiye etmiştir. Oryantalist ve şovalye ünvanlı bir Hollandalının Devleti Aliyye'ye neden ısrarla Medine Sözleşmesini önerdiği ve bu sözleşmenin daha sonra kimler tarafından önerileceği şaşırtıcı bir kurguyu ortaya çıkartacaktır.  Muhammed Peygamber'in Medine'de yaşayan gruplara yönelik uygulamaya koyulan bu sözleşmenin bazı maddeleri şu şekildedir:
1. Yahudiler kendi dininde serbest olacaklar.
2. Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar.
3. şehir dışından bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak.
4. İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak.
Dönemsel koşulları itibarıyla gereklilik olan bir anlaşmayı daha sonra Hollandalı şarkiyatçı hatırlattı ve ondan sonra Türk kamuoyunda pekçok kez paylaşıldı ancak en ilginç olanı Demokratik İslam Kongresi'nin bu mutabakata vurgu yapmasıydı.  Kürt sorununa çözümde referans olarak işlenen kongreyi toplayan pkk olmuştu. Ne garip ki marksist felsefeyle kurulduğunu iddia eden bir terör örgütü şarkiyatçıların Türk Toplumuna yeniden hatırlattığı mutabakatı gündeme getirerek çözüm bileşeni olarak sunuyordu. Aslında anlaşma maddeleri bir yerlere çekilmeye çok müsaitti, serbestlik, beraber savunma ve ortak savaş kararı parçalı eyalet sisteminin unsurlarıydı. Hollanda ve pkkdan sonra dini referanslara atıfla siyasi bir yön tayini vazifesine soyunanlardan biri de Fetö lideri Gülendi. 8 Ocak 2013'de gerçekleştirdiği Sulhta Hayır vardır isimli konuşmasıyla hep Yurtta Sulh Konseyi'nin işaretini veriyor hem de Hudeybiye Anlaşmasını gündeme taşıyordu : ''Keşke şu görüºme olmasa.. şu anlaşma olmasa.. şu uzlaşma olmasa.. biz Türk milleti.. şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eğmesek.. bazı şeylere evet demesek' denilebilir. Muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse, işte o Hudeybiye Sulhu mülahazasıyla, Hudeybiye Sulhu'ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım. ''
Peki Hudeybiye ne idi ve hangi maddeleri içermekteydi?
Medineli Müslümanlar ve Mekkeli Müşrikler arasında yapıaln bir barış anlaşması olan Hudeybiye İslam Devletinin yani yeni devletin karşı cephe tarafından resmen tanındığının delili olarak gösterilir. Buna göre;
.Esirler karşılıklı serbest bırakılacak
.İki taraf arasında on yıl savaş olmayacak
.Müslümanlar bu yıl Kabe'yi ziyaret etmeyecek, gelecek yıl üç günden fazla ziyaret edilmeyecek ve canları ile malları güvence altında olacaktır.
Yani bu maddeleri kürt siyasi meselesine uyarlayacak olursak;
.Genel af çıkartılsın
.Operasyonlar durdurulsun ve
.Bölgede yerel kolluk gücü oluşturulsun şeklinde yorumlanabilir.
Görüldüğü gibi  pkk Fetö ve daha öncesinde oryantalistlerin Türk kürt federatif modeli için referans dayanakları tarihteki İslami Anlaşmalar olmuştur.
Batılı karar alıcıların ve bazı lobilerin uygulamaları kırılgan, batıdan kopmuş ve tam manasıyla Ortadoğu'ya yönelmiş Türkiye'yi var edecek böylelikle bu anlaşmalar daha çok gündeme getirilebilecektir. Bilderberg ve Abd Türk Ordusu karargahının Konya'ya taşınması gerektiğini 1990'lı yıllarda belirtmiştir. Bu düşünce ise 15 Temmuz kalkışmasından sonra yeniden düşünülmeye başlandı. Aslında ısmarlama tez Medeniyetler Çatışması'nı sanki gerçek bir ideoloji gibi ortaya koyarak körfez ülkeleri Türkiye işbirliğini İran'a karşı kurgularlarken İran'ın da cephesini genişletmektedirler. Bu da küreselci Fabian Derneğinin bir uzantısı olan Frankfurt Mektebi'nin, Tez ve Anti Tez teorisidir. Onlara göre rakip düşünceler olmalıdır ve bunlar birbirlerini beslemektedir. Bu lobi, bu düşünceye göre Ortadoğu'da asla yalnızca şiilerine ya da sünnilerin önünü açmaz. İki grupta kendilerince elini güçlendirir, daha fazla silah alır, daha çok petrol satar ve neticesinde istenilen sentez ortaya çıkar.
Bugün eşcinselliğin özendirildiği, uyuşturucu kafelerin bulunduğu ve katolik kiliselerinin satışa çıkartıldığı Hollanda küresel sistemin pilot bölgesidir. Hollanda, Avusturya hatta İngiltere Kraliyet ailesinin soyuna ve tarihi kültürüne kaynaklık eden Almanya ise Davos ve Bilderberg'i kurarak dünya siyasetine yön tayin edebilme gayretine girmiştir. Yani Türkiye Hollanda gerginliği, Türkiye Avrupa ilişkileri tahmin edilemeyecek kadar sistemli ve asırlara dayanan oryantalist küresel merkezin yönlendirilmesinde seyretmektedir. Türkiye'nin bu oyunları bozabilmesi ancak Avrupa'da yani en başta balkanlarda etkinliğini arttırmasıyla mümkündür. Bu bölgeler tampon kuşak olarak görülmelerinin yanında aynı zamanda kara para aklama merkezleri olarak kullanılmaktadır. Türkiye'nin oryantalist planları ve Bilderberg siyasetini deforme edebilmesi kızmadan ve küsmeden coğrafyalarla dengeli ilişkiler geliştirebilmesine bağlıdır.
Haçlı seferleri izlenimi veren veya bilmeden doğu batı savaşı olarak adlandırılan yeni düzen Türk Ortadoğu kaynaşması (fakat bu bütüncül manada bir ortadoğu değil) buna mukabil, fetö pkk söylem benzerliği ve tarihsel islami kaynakları günümüze uygulama zorlaması eşliğinde parçalı bir Türkiye manzarasını doğurur. Oyunların bozulabilmesi ancak önceliklerin dayatılmasıyla mümkündür. Farkında olan bir Türkiye önceliklerini keşfetme ve gündeme getirme kararlılığına erişebilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder